Güzel
ülkemin insanlarının ağzından düşürmediği ama her ağzını açtığında ise
bilgisizliğin buram buram hissedildiği 3 konu vardır. Tarih, din ve siyaset…
Ülkemizin
çocuklarında, gençlerinde ve yetişkinlerinde bu üç konunun işleyişi ve
öğretilişi maalesef içler acısı durumda…
Aslında
bu içler acısı durumun tek suçlusu biziz, evet biz. Sorgulamayan,
gözlemlemeyen, düşünmeyen biz ve hala bu alışkanlığı sürdürmek isteyen siz ve
sizler…
Bizler
sorgulamadık, sorgulamadık ki tarihi anlatmak kendini aydın zanneden
şizofrenlere kaldı. Bizler sorgulamadık ki tarih anlatmak kendi geçmişine
düşman bir yığına, ağzından salyalar akıtan ruhu düzüklere kaldı.
Son
zamanlarda gördüğüm ve anlamlandıramadığım birkaç konu bu yazıyı yazmama vesile
oldu.
Cennet
Mekân Sultan Abdülhamid Han bir dönemin en stratejist aklı, yıldız istihbaratın
en gizemli adamı, zeki, inançlı ama bir o kadar da yorgun bir kahraman doğrusu
ile yanlışı ile bu memleket için mücadele etmiş saygı ve sevgiyi hak eden koca
gök sultan, tarihimizin altın sayfalarında her biri birer kıymet olan atalar dergâhında
bulunan her şahsiyete karşı beslediğimiz hissiyat gibi Ulu Hakan’a da sevgi,
saygı ve hürmetlerimizi sunmak istiyoruz. Ama nedendir ki bazı tarihin cahili
cühelâları bu konudan rahatsızlık duyuyor, azı dişlerini gösterip
rahatsızlıklarını sergiliyorlar.
Rahatsızlığınızın
sebebi nedir? Abdülhamid Han kimdir? Abdülhamid Han Osmanlı Devletinin en zor
zamanlarında Devlet-i Ebed Müddet düsturu ile devleti 33 yıl ayakta tutandır,
Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturan ekonomi ve kalkınma projelerinin
yegâne sahibidir.
Abdülhamid
Handır ki eğitimcidir. Kurmuş olduğu eğitim kurumları ile bunu göstermiştir.
Yukarıda az önce saymış olduğumuz tarih, din ve siyasetin en büyük dehasıdır.
O
Sultan ki tarihi hepimizden iyi bilendir. Unutmamıştır devletin kuruluğu o
mukaddes tarihi, unutmamıştır Ertuğrul Gazi’yi, Şeyh Edebali’yi ve unutmamıştır
Söğüt’ü ve Söğüt’ün yiğit alpleri ve canını emanet etmiştir o yiğit alplere…
O
Sultan ki sahipsiz bırakmamıştır İslam coğrafyasını, mazlumun karşısında eren
zalimin karşısında alp olmuştur. İslam bayrağının o mukaddes gölgesinde tek
yumruk olup inmek istemiştir. Hainin, zalimin, siyonistin tepesine…
Bir
siyaset dehasıdır Abdülhamid Han, Almanı, İngiliz’i kimi bilmem ne gavur elleri
gelip hayran olmuşlardır bu keskin zekaya ve o Sultan hep galip gelmiştir bu
oynanan küresel satranç oyununda…
Şimdi
gelelim bizim çocuklara hani tarih öğrendik diye etrafta dolaşan şu kendini
aydın zanneden dalkavuklara…
Dünyanın
en büyük ekonomik güçleri, büyük sermaye sahipleri, hanedanlar, kapitalizmin
baş aktörleri hepsi bu ülkeye birşeyler dayattı ve belli konularda da başarılı
oldular. En başarılı oldukları konu ise bizi biz yapan şanlı tarihimizi ikiye
böldüler, tarihi kişileştirdiler, sen şu kahramanı sende şu adamı seveceksin
dediler ve bizde dediklerini harfiyen yerine getirdik.
Günümüzde
Cennet Mekan Sultan Abdülhamid Han içinde aynı senaryo oynanıyor. Onun bu
memlekete bıraktığı her eseri görmezden gelenler ona Kızıl Sultan, İstibdatçı
diye laflar söylüyor ve acziyetlerini dile getiriyorlar.
Türkiye’yi
tek lokmada yutmaya çalışan kirli zihniyetin planı, tarihi keskin bir kılıçla
ikiye bölmek bizi biz yapan ecdadımızı ve atalarımızın arasında üstünlük
kavgası çıkartmaya çalışanlar ve maalesef bunun pesinde sürüklenen nice
gençlerimiz ve yetişkinlerimiz…
Bu
insanlara sormak istiyorum siz kimsiniz arkadaş nedir bu rahatsızlık, sizin
tarihle ne alıp veremediğiniz var yoksa bu yaptığınız hadsizlik geçmişin
intikamımı Yıldız Teşkilatı çok mu kovaladı yoksa sizin atalarınızı Payitaht
da, yoksa siz Çırağan Sarayını basan ve kafası Yedi Sekiz Hasan Paşa tarafından
paramparça edilen hain Ali Suavi’nin torunları mısınız ? Yoksa Tuna Nehrinin
kıyılarında, Plevne de Gazi Osman Paşa’nın geçit vermediği işgalcilerin
artıkları mısınız?
Kimsiniz
siz? Aydın olmanın parolası ecdada küfretmek mi?
Kendinize
gelin beyler! Söğütte devlet kuranda bizdik, Çanakkale’ de Abdülhamid’in
tabyalarında şehit düşende bizdik ve Kurtuluş Mücadelesinde Gazi Paşanın emri
ile Ya İstiklal ! Ya Ölüm ! diyerek düşmanı bozguna uğratanda bizdik…
Hatalar
elbette oldu kimse ismet sıfatına sahip değil kimse hatasız bir kul değil ama
biraz tarihi araştırmak gözlemlemek lazım Abdülhamid döneminde toprak kayıpları
oldu mu Meşrutiyetin ilk yıllarında tabii ki kayıplarımız oldu. Padişahın ilân
etmek zorunda kaldığı Meşrutiyetin ilk döneminde Ahmed Mithat denilen kişilerin
hataları ve onun kontrolünde olan meclisin kararları ile yapılan yanlışlıklar
tabii ki de oldu.
Saltanatın
ilk yıllarında Padişahın tek başına karar alamadığı Meşrutiyetin etkili olduğu
yıllarda kayıplarımız oldu mu oldu. Tabii de toprak kaybetmedik
diyemeyiz ama Abdülhamid Hanın saltanatının ilerleyen dönemlerinde bu memleket
için yaptıklarını da elimizin tersi ile itemeyiz, görmezlikten gelemeyiz.
Baskı, sansür ve zulümden bahsedenler, bu dönemde de kahrolsun istimdat diyenler Abdülhamid dönemini anlamadan ezbere konuşan bir yığından ibarettir. Dönemin şartlarında Gök Sultanın gerçekleştirmiş olduğu çalışmalar güvenlik adına yapılmış olan ve o dönemde şart olan önlem niteliğindeki faaliyetlerdir.
Nizamettin Nazif Tepedenlioğlu’nun İlan-ı Hürriyet ve Sultan II. Adbülhamid Han Hatıraları eserinde Mustafa Kemal Atatürk ile arasında geçen şu diyaloglara yer vermiştir. Abdülhamid Han’a yönelik ağır eleştirileri kaleme alan Tepedenlioğlu’ya karşı Atatürk şu ifadeleri kullanmıştır.
Hürriyetin ilan edildiği zaman küçük bir çocuk olman lazım. Fakat tebrik ederim o dönemi o günleri iyi canlandırıyorsun. Yalnız Abdülhamid’i sevmediğin belli Abdülhamid’i sevmeyebilirsin ama sakın hatırasına hakaret edeyim deme senin neslin daha temkinli karar vermeye alışmalı.
Bak çocuk! Tecrübe göstermiştir ki toprakları üstünde yaşayan insanlarının çoğunun ahvali meşkuk ve hudutları yalnız düşmanlarla çevrili bir büyük devlette Abdülhamid’in idare tarzı azami müsamahadır. Hele ki bu idare on dokuzuncu yüzyılın son yıllarında tatbik edilmiş olursa…
Bu diyalogdan anlaşılmaktadır ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Abdülhamid Han’ın idare tarzının dönemin en müsamahalı ve hoşgörülü bir idare tarzı idi diyor
Her şeyi bi kenara bırakarak sormak istiyorum, Abdülhamid Han sonrası peki
ne oldu. Osmanlı hasta adam idi ama peki hasta adam Abdülhamid Han sonrası
iyileşti mi yoksa hasta adamın tabutumu kalktı. Sormak istiyorum Abdülhamid
Hanın arkasından yanlış yaptık diye gözyaşı dökenler yok muydu, yanlış yaptık
Abdülhamid Hanı anlayamadık diyenler yok muydu?
Rıza
Tevfik neden II. Abdülhamid Han’a yönelik pişmanlığını dile getirdiği
Abdülhamid Han’ın ruhaniyetinden istimdat şiirini yazdı.
Sonuç
olarak hataları ve doğruları ile II. Abdülhamid bizimdir saygı ve sevgiyi hak
eder nasıl Ertuğrul Gazi de bizim ise Abdülhamid de, Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’te bizimdir. Hatta Abdülhamid Han’a karşı olan İttihat Terakkinin bedel
ödemiş vatan evlatları da bizimdir.
Şimdi
bu satırları okuyan herkes elini vicdanına koyup kendine sorsun bizim kim
olduğumuz belli, peki tarihi şahsiyetlerimiz arasında üstünlük kavgası çıkarmak
isteyen o, şu, bu ve onlar kim…
Bir yanıt yazın