21. Yüzyılın En Büyük Tembellik Bahanesi; “Coğrafya Kaderdir (!)”

yazar:

kategori:

 

21.
Yüzyılın en büyük tembellik bahanesi nedir diye sorsalar şüphesiz bu cümleyi
söylerim. Coğrafya Kaderdir (!)

Üstünde
nefes aldığımız ve kısacık bir ömür çetelesinde hayatlarımızı sürdürürken
yaşamış olduğumuz tüm talihsizlikleri, içinden çıkılmaz sandığımız durumların
hıncını ve cezasını yine ayak bastığımız topraklardan çıkarmanın acizliği
içerisindeyiz…

Birçok
sosyal bilimcinin, analistlerin, stratejistlerin, tarihçilerin, sosyologların,
psikologların ve daha nice araştırmacının üzerinde tartıştığı bu kavram bir
bahane metaforudur.

Dünyanın
en güçlü kabul edilen devletleri coğrafi konumları sayesinde mi güçlüdür? Yoksa
yer altı zenginlikleri midir onları gerçekten büyük ve güçlü yapan? Sınır
komşusu olmayan devlet mi avantajlı yoksa sınırları ateş çemberi içerisinde
olanlar mı dezavantajlı?

Şüphesiz
doğduğumuz, üzerinde yaşadığımız ve hatta son nefesimizi vereceğimiz toprakları
seçme fırsatı bizlere verilmemiştir. Milli kimliğimizi, ırkımızı, cinsiyetimizi
de kendimiz seçmedik. Bu konuda tabiri caizse bir alın yazısını yaşadığımız
doğrudur.

Ama
bu söz konusu “Coğrafya Kaderdir” diye sloganlaştırılan bahane
metaforu ülkeleri gerçek anlamda güçlü kılan bir olgu değildir.

Dünya
üzerindeki gelişmiş ve kalkınmış ülkeler yer altı ve yer üstü zenginlikleri ile
sayesinde bulundukları seviyeye gelmemişlerdir. Sahip olmuş oldukları kaynaklar
kendilerine belli avantajlar sağlamıştır ama asıl gelişmişlik ve kalkınma
fikirlerde başlamıştır. İnsan inşa eden, üreten, harekete geçen ve her şeyden
önemlisi çalışmaktan ve asla geri dönmemek büyümenin parolası olmuştur.

17.
Yüzyılda Sanayi Devriminin ilk aşamasında İngiltere’yi geliştiren ve kalkındıran
kömür değildir. Kömürden elde edilen buhar ile fabrikaları seri üretime geçiren
makinaların sistemli çalışmasıdır. Bu sistemi düşünüp üretimde uygulayan
makinalara hareket veren James Watt’ın fikri asıl zenginliğin kaynağıdır.

Petro-Kimya
endüstrisi geliştiğinde bu kaynağı otomobillerde kullanan Almanya’da üretim
süreçlerini hızlandıran yürüyen bantlar yardımıyla üretim sürecini yenilikçi
fikirlerle kat ve kat arttıran Henry Ford’un fikirleri zamanın Almanya’sı için
gerçek bir zenginlik kaynağıdır.

Kısacası
dünya üzerindeki hiçbir kaynak işlenmiş bir şekilde insanoğluna sunulmamıştır.
Bu kaynakları işleyen üretim sürecine sokan ve bu aşamalara gelirken saatlerce
çalışan, sabreden ve vazgeçmeyen insanlar gerçek zenginliğin kaynağı
olmuşlardır.

Dünya
üzerinde her ülkenin farklı alanlarda farklı kaynaklarda avantajı vardır.
Önemli olan onu arayıp, arayıp bulduktan sonra ona katma değer kazandırmaktır.
Bunu yapabilmek için ise bahaneleri bir kenara bırakıp fikir ortaya atmak,
mücadele etmek, vazgeçmeyerek, sabrederek bir daha denemek gerekir.

İnsanlığın
var olduğu süreç zarfından bugüne dek bir-çok toplum için de bulunmuş olduğu
şartların değişkenliği doğrultusunda sosyal, ekonomik, siyasi ve toplumsal
etkenlerle bulunmuş oldukları coğrafyalardan başka coğrafyalara göç
etmişlerdir.

Türk
Milleti Kızılelma’sı uğruna Ata toprakları Anadolu’dan Orta Asya’ya ve sonra
yine Anadolu’dan tüm dünyaya bozkırlarda, ovalarda, uçsuz bucaksız çöllerde ve
daha nice çetin coğrafya şartlarında mücadele ederken bir kere bile olsun
“Coğrafya Kaderdir” dememiştir.

Peygamberimiz
Efendimiz (S.A.V) tebliğ için o kutlu vazifeyi aldığında için de bulunmuş
olduğu coğrafyanın şartlarını dikkate almış ama vazifesini yaparken bu
coğrafyanın kaderi cahil kalmaktır. Bu devrin kaderi cahiliye devri olmaktır
diye bir düşünceye asla kapılmamıştır. Nice zorluklarla karşı karşıya kalmış,
sabretmiş doğru, güzel ve hak olanı anlatmaktan bir kere bile olsun
vazgeçmemiştir.

Küçücük
bir beylikken 3 kıta 7 denize hükmeden ecdadımız küçücük bir beyliğin zor
şartlarını kaynakların eksikliğini kabullenip kendi sınırları içerisinde
kalarak bu coğrafya bizim kaderimizdir dememiştir.

Gönlümüzün
bam teline her daim dokunan gönül eri Yunus Emre
“Kader Gayrete Aşıktır sözü ile insanların kendilerine
olan inançlarını asla kaybetmemelerini ve her zaman mücadele etmelerini
öğütlemiştir.

Sırrın
sahibi İlâhi Kelimetullahta İsrâ suresi 13.ayette “Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık”
der. Bu ilahi emir bizlere sunulmuş iken gelecek için kutlu mefkûremizin
yolunda nasıl yaşadığımız, ayak bastığımız yer için “Coğrafya Kaderdir”
diyebiliriz.

Ekonomik
süreçler bizleri bazen çok yorabilir şartlar her zaman istenildiği gibi
olmayabilir her bir ülkenin ekonomik rotasının dümeni o ülke de yaşayan
toplumun elindedir ekonomi, aynı denizde yüzen bir gemi gibidir bazen bu gemi
durgun sularda yüzer bazen de hırçın dalgaların içinde…

Önemli
olan geminin içinde ki mürettebattır eğer kaptan usta bir denizci ise bu gemiyi
kurtarır. Yine aynı şekilde bu söylediklerimiz geminin içinde ki tüm elemanlar
içinde geçerlidir herkes üstüne düşen vazifeyi en iyi şekilde yerine getirirse
gemi varacağı istikamete güvenli bir şekilde gider. Ülke ekonomileri de
böyledir her zaman süt liman sorunsuz ve problemsiz bir ortam düşünemeyiz o
ancak ütopik bir dünya olur gerek küresel, dışsal ve içsel olarak zikzaklı ve
dalgalı süreçlerden geçebiliriz. İşte burada ülke sınırları içerisinde yaşayan
insan topluluklarına çok iş düşer bir toplumun üretim, tüketim, harcama
alışkanlıkları bu sürece çok büyük etki eder hesabını bilen, mütevazi, çalışkan
ve disiplinli bireylerden oluşan toplum olası bir ekonomik krizi kolayca
atlatabilir ama züppe, bencil, snop tüketimin bayrak sallayanları ve
21.Yüzyılın Oblomov karakterlerinin özelliklerini taşıyan üretmeyen ve ilimden
uzak olan bir toplum krizin en ağır darbesini yer.

Sonuç
olarak 21. Yüzyılın bu tembellik bahanesi olan iğneyi kendisine değil çuvaldızı
“Coğrafya Kaderdir” diyerek yaşadığı toprağa batıran zihniyeti
reddediyorum.

Kutlu
Mefkûremiz Kızılelma’nın yolunda bahaneleri bir kenara bırakarak her daim
çabalayan, zorluklara karşı mücadele eden, sabreden, fikir üreten ve en
önemlisi asla vazgeçmeyen insanlara ihtiyaç vardır. Bu süreçte eğitim, ilim ve
boş hevesler pesinden koşmayan, günlük ve aylık planlar ile bir ömürlük değil
kendini aşan ve nesiller ötesi hedeflerle düşünen gençlik ile olacaktır.

Sözlerimi
Cemil Meriç üstadın “Bu Ülke” kitabında geçen şu ifadeleri ile
bitirmek istiyorum.

Her dudakta aynı rezil şikayet:
Yaşanmaz bu memlekette!

Neden? Efendilerimizi
rahatsız eden bu toz bulutu bu lağım kokusu bu insan ve makine uğultusu mu?

 Onlar Türkiye’nin insanından şikayetçi.
İnsanından yani kendilerinden. Aynaya tahammülleri yok.

Vatanlarını yaşanmaz
bulanlar vatanlarını “yaşanmaz”laştıranlardır.

Bu firar bir Kabil
kompleksi.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir