İSRAİL- TÜRKİYE / ARZ-I MEVUD- MİSAK-İ MİLLİ SAVAŞI

yazar:

kategori:

Orta Doğu son
zamanlarda olabildiğinden çok daha fazla hareketli özellikle son aylarda
yaşananlar bize gösteriyor ki yeni dünya düzeninin ayak sesleri artık çok daha
net bir şekilde duyuluyor. Artık hiç bir ülke bulunduğu coğrafyada rahat değil
herkes her an bir hedef noktası, sadece bu hedeflerin yeri ve zamanı kim ya da
kimler tarafından vurulacağı ya da vurulmaya çalışılacağı belli değil.  
Mazlumların kan
ve gözyaşı ile yoğrulmuş ve şehitlerin kanı ile şereflenmiş Müslüman
coğrafyasının toprakları ise yüzyıllardır açık bir şekilde hedef olmaya devam
ediyor ve hedefe acımasızca saldıranlar ise kendini açık bir şekilde
gösteriyor. 
Kudüs’ü
biliyorsunuz İlahi dinlerin en büyük mekanı O kutlu Nebi’nin (S.A.V) miraçta ki
en güzel durağı olan Mescidi Aksanın bulunduğu o mukaddes şehir, Müslümanların
ilk kıblesi ve yine Hz. İsa’nın tebliğe başladığı ve göklere yükseldiği, Hz. Davud’un,
Hz. Süleyman’ın ve daha birçok peygamberin övgü ile bahsettiği şehirdir Kudüs, ama
şimdi o Kudüs boynu bükük ve zalim hükmü altında o mukaddes beldeye yakışan
inanca dayalı her şey şuan ayaklar altına alınıyor ve son Nebi’nin (S.A.V)
mübarek ayaklarının değdiği o yerleri şuan maalesef Müslümanlara zulmeden ve
inanca ve ibadete saygısı olmayan İsrail postalları çiğniyor bu maalesef acı
bir gerçek…
Evet gerçekleri, zulmü,
haksızlığı açık bir şekilde görüyorken tabi ki sessiz kalamayız bizlerde bir
şeyleri artık söylemeyi değil bizzat artık icraata geçme boyutunda olmalıyız
karşımızda ki güç maalesef kendi amaçlarına doğru hızlı bir şekilde gidiyor bu
çok açık, artık bazı şeyleri daha açık bir şekilde belirtmeyi önlemleri de bu
doğrultuda almak mecburiyetindeyiz. Şimdi şu zamana kadar yapmış olduğumuz ve
kendi kendimizi rahatlatmaya çalıştığımız aslında kimseye faydası olmayan
hareketlerden vazgeçmeliyiz evet bir tepki ortaya koyacağım ama benim tepkim
eline üstünde “Kahrol İsrail”, “İsrail Terörist” diyen
kartonları alıp avazı çıktığı kadar bağırmakta olmayacak çünkü bu hareketin hiç
bir faydası yok ve meydanlarda toplanan sadece eline bir A4 kağıdı alıp açıklama
yapan STK temsilcileri ve değerli başkanlar, kusura bakmayın yaptığınız
açıklamalarında bir anlamı ve faydası yoktur. Şimdi bazılarınız o klasik cümleyi
kurabilir zalime karşı sessiz mi olalım, dilsiz şeytan mı olalım diye
kesinlikle olmayacağız her zaman mücadele edeceğiz ama inanın ki mücadele
yöntemi bu değil şimdi gelin sizinle farklı bir yol deneyelim ve görelim şuana
kadar aslında yapmış olduğumuz her şeyin baştan aşağı yanlış olduğunu. 
ÖNCE RAKİBİNİ
TANI VE PLANI ÖĞREN
Yıllarca toplum
olarak belki de yaptığımız en büyük yanlış, eleştirdiğimiz, kınadığımız ve
hatta ve hatta sövüp saydığımız her şeyin anlamını tam olarak bilmememiz evet
kızıyoruz ama kime kızıyoruz kimi kınıyoruz kime lanet okuyoruz işte bunlara
cevap veremiyoruz önce bu sorunu çözmeliyiz evet herkesin ağzında tek slogan
“İsrail Terörist” peki kim bu İsrail tamam düşman o, ama bu düşman
kimin nesi, neyin nesi, nereden gelmiş nereye gidiyor hepsi toplumun kafasında
ne kadar yer ediniyor burası meçhul kimmiş bu İsrail hadi biz açıklayalım.
İsrail kuruluş
amacı olarak diğer ülkelere kıyasla çok daha farklı bir boyutta, çünkü bu
devlet hem dini bir kimlik taşırken hem de katı bir ideoloji üzerine
kurulmuştur. İsrail’i oluşturan Yahudi kesimi dünyada öyle çok kalabalık bir
topluluk değil taş çatlasın en fazla 15 milyon kişi, bu sayınında belli bir
kesimi İsrail’de bulunuyor. Yahudi kesiminin yani özelliklede İsrail’in bu sayıyı
arttırma gibi bir hamlesi şuana kadar mevcut değil ki İsrail yurttaş=dindaş
gözü ile bakıyor ve ülkesinde yaşayan yahudileri de safkan olarak kendisine ait
özel sınıflandırma şekilleri ile sınıflandırıyor ve museviler yahudilerle bir
tutulmuyor
Kuruluş macerası
ilk olarak 1897 yılında I.Basel kongresi ile başlayıp resmi olarak ise 1948
yılında kuruluyor en büyük kurucu liderleri ise Siyonizmin izinden bağlılık ile
giden Theodore Herzl’dir. Araştırmacı gazeteci olan Herzl 1890’lı yıllardan
itibaren İsrail’in kurulması için dünyanın dört bir yanındaki yahudileri tek
çatı altında toplamaya çalışıp kendi amaçları doğrultusunda İsrail’in kurulması
için her yolu denemiştir. Cennet Mekân Sultan Abdülhamid Han ile Filistin
konusundaki tartışması ve Ulu Hakan’dan almış olduğu red cevabı tarihin baş
sayfalarında yerini almaktadır.  
Ülkelerin kuruluş
amaçları olduğu gibi ileri ki nesiller içinde düşünmüş olduğu uzun vadeli
planları her zaman vardır. Türkiye’nin nasıl ki kurtuluş mücadelesinde Misak-i
Milli sınırları var ise İsrail’in de kendisine yönelik hem kuruluş amacını
hemde uzun vadeli planları içeren bir Arzı Mevud (Kutsal Topraklara giriş )
amacı bulunmaktadır. Theodore Herzl’in İsrail’in kurulma konferansında kendi
ülkesi için şunları söylemiştir.
“Topraklarımızın kuzey sınırları Kapadokya Dağları Güney sınırları ise
Süveyş Kanalıdır”
işte bu sınırları göz önüne aldığımız zaman İsrailoğullarının
göz diktiği topraklar sadece Kudüs değil Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu bölgesi,
Doğu Anadolu bölgesi, Akdeniz’in bir kısmı ve İç Anadolu’da Nevşehir ve
çevresine kadar bölgeler İsrail’in Arz-ı Mevudu’nun içinde yer almaktadır. İsrail’in
göz diktiği topraklarında tarih boyunca hem Anadolu’da hem de Ortadoğu da
bulunan zengin kaynakların hemen üstünde yer alması sömürü zihniyetini çok açık
bir şekilde bize gösteriyor. 
Osmanlı döneminde
devleti parçalamak için 1800’lü yıllarda yapılan uzun soluklu parçalama planını
oluşturan devletler (ki bunun başında en büyük aktör İngiltere) Ortadoğu’yu
keskin bir kılıç gibi kesip atacak bir taşeron devlet gereksinimi duydular. Hem
dini hemde ideolojik amaçlarını saplantı haline getiren İsrail ve
İsrailoğulları aslında parasal ve finansal güç olarak Osmanlı Devletini
parçalamayı düşünen devletlerin en büyük efendisi idiler. 
EKONOMİK VE
FİNANS DÜNYASINDA Kİ GÜÇ 
Yahudiler Sanayi
Devrimine kadar yoksul ve orta gelirli olarak yaşadılar ve dağınıktılar tüm
dünyayı ekonomik olarak değiştiren Sanayi Devrimi ile Yahudiler birikim yapıp
orta sınıfta olan tüccarlara borç verdiler ve bu borçları verirken
uyguladıkları faiz sistemi ile Yahudilerin elde etmiş oldukları kazanç
katlanarak arttı. İlerleyen zamanlarda ise zenginleşen Yahudiler artık devlet
adamlarına, politikacılara, krallara ve imparatorlara ve dünyadaki ülkelere
borç verir duruma geldiler ve zamanlada bu ülkelerin uyguladıkları
politikalarda söz sahibi oldular ve büyüdükçe büyüdüler Abdülhamit Han
zamanında 20.Yüzyılda Köleliğin Borçlanmak olduğunu söylerken yanılmadığını bu
örneklerle açıklıyoruz. Dünyada yahudi ailelerinin yönettiği para tüm dünyada
ki ülkelerin milli hasılasının neredeyse yarısı örnek olarak en büyük yahudi
ailelerden Rotshildler’in yönettiği para tahminen 40 trilyon dolar belki de
daha da fazlası bu miktar birçok ülkenin GSMH’nin çok çok üzerinde, üretim ve
temel tüketim-gereksinim mallarının en büyük sağlayıcısı yahudi kesimi, dünyada
kapitalizmin başlangıcı ve ekonomik sistemlerin kurucularının Klasik İktisat
sisteminin kurucularının (Adam Smith) yahudi oluşu ve hatta sistem çıkarlara
ters düşerse mevcut sistemi eleştirenlerin bile yahudi oluşu (Karl Marks
-Sosyalist Sistem) ekonomide ki güçlerini bize açık bir şekilde gösteriyor
kontrollü kaoslar, borçlandırılan ülkeler, IMF politikaları ve politikalarda
sunulan kurtarma paketi altında size böyle böyle yapacaksınız yoksa para yok
demeleri herşeyin bir sistem halinde yürütüldüğünün açık kanıtı. 
ARZ-I MEVUD’UN
KAYNAĞI
İsrail’in kutsal
topraklara giriş olarak adlandırdığı serüvenin başlangıcı Hz. Musa’ya kadar
gitmektedir. Ama İsrailoğulları tarih boyunca kendisine gönderilmiş
Peygamber’lerin sözünü dinlemeyen bir topluluk olarak bilinmesinin en önemli
kanıtı Kuran’ı Kerim’de yer almaktadır. Kuran’ı Kerim’in en önemli suresi
olarak bilinen Maide süresinde Hz. Musa ve Kavmi ile geçen konuşmada Hz. Musa’nın
kavmime toprakları için mücadele etmelerini öğütlerlerken kavminin Hz. Musa’yı
dinlememelerinden sonra Hz. Musa Allah’a dua ederek “Ey Rabbim! Ben kendimle kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum, artık
bizimle bu fasık kavmin arasını ayır”
dedi. Maide süresinin 20-26
ayetleri bu konuşmanın tamamını vermektedir. İsrail kendi amaçlarını (Arzı
Mevud) kendisinin oluşturmuş olduğu bozulmuş ve Hz. Davut’a inen Tevrat’tan çok
daha farklı anlayışlarla sahip kaidelerle hareket etmektedir. Hz. Davut’a inen
Tevrat’ın söyledikleri ile İsrail’in yaptıkları ve uyguladıkları tamamen bir
birine zıttır. İsrail ise Theodore Herzl’in belirlediği sınırlara ulaşmak için
hiçbir zaman durmayacak ve amaçları doğrultusunda hem askeri hemde ekonomik
gücünü siyonist ideoloji ile kullanmaya devam edecektir. 
TÜRKİYE’NİN
MİSAK-I MİLLİSİ VE YERLİ EKONOMİK GÜÇ
Kudüs İsrail’in
sadece en büyük amaçlarından biridir. Kudüs’te Mescidi Aksa’nın yerine inşa
etmek istedikleri Süleyman Mabedi ile Kudüs’ü merkez yönetim olarak kabul edip
geri kalan planları bu kutlu beldede yapmak istemektedirler. Bu kutlu beldedeki
tüm kutsal emanetleri ise kendi kirli amaçları doğrultusunda kullanmak
istemektedirler tüm amaçlara karşı Türkiye asla Kudüs’ü unutmamak ve
unutturmamak ile yükümlüdür çünkü Müslümanların tek umudu Türkiye’dir.
 Türkiye’nin Misakı Milli sınırları Anadolu
toprakları ile Kerkük, Musul ve diğer bölgeler bulunmaktadır. Türkiye hala bu
bölgelerin tamamına hâkim değildir. Özellikle Kerkük ve Musul Türkiye’nin en
büyük Kızılelması olmak ile birlikte İsrail’in de Arzı Mevud’una girmektedir.
Türkiye İsrail ile sadece Kudüs ile değil Kerkük, Musul içinde çatışacaktır.
İsrail’in göz diktiği bu topraklar onlara yar olmayacaktır. Biz bu inanca
sahibiz ama yapılması gereken şeyleri de unutmamalıyız. 
Öncelikle
Türkiye’nin alacağı en büyük önlem ekonomik olarak tam bağımsız hale gelip
finans siteminde derinlemesine yer almaktır. Günümüz dünyasında artık
saldırılar ve fetihler silahlar üzerinden değil teknoloji, siber ve finans
sistemi üzerinden olmaktadır. Yahudi kesimi ise krizler ve kontrollü kaoslarla
bu saldırıları kullanmakta ekonomik krizler çıkarmaktadır. Türkiye’de üretim ve
tüketim malları yerli hale gelmelidir. Toplumunda bilinçlenip kendi cebinden
çıkan parasının aslında kimlere finansman kaynağı olduğunu bilmek
mecburiyetindedir çünkü yahudi kesimi satmış olduğu her malın parası ile kendi
amaçlarını finanse etmektedir. Ekonomik düzende son 15 yılda gelişmeler
mevcuttur ama tam anlamı ile her şey yerli yerinde değildir. Ekonomik sistem
tekrar güçlendirilmelidir. Cari açık problemi ve başta diğer tüm makroekonomik
göstergeler Türkiye lehinde tutulmalıdır. Kuranı Kerim’de ki KARUN meselesinde
olduğu gibi Karun’unda serveti çok büyüktü ve servetinin büyük bir topluluk
tarafından bile taşınması zor olduğu söylenir Karun bahsinde olduğu gibi Karun
servetinin ihtişamına kapılıp kibirlendiği için Allah tarafından cezalandırıldı.
Yahudi kesiminin yönettiği bu sistemin yani yeni yüzyılın Karun’ları ile
mücadelenin başlangıcı temel tüketim mallarını yerli hale getirip teknolojik
üretime ve özellikle de son zamanlarda önem kazanan siber ortama ayak uydurmak
ile birlikte ekonomik sistemin çarklarını Türkiye lehine çevirmek
zorundayız. 
Sonuç olarak
İsrail ve Türkiye yüzyıl öncede karşı karşıya olduğu gibi yine farklı
zamanlarda farklı konularda karşı karşıya geleceklerdir. Kudüs sadece bu
karşılaşmanın ilk ayağı, ilerde bu karşılaşma farklı bölgelerde cereyan edecek
Türkiye’nin yapması gereken önce rakibi tanımak amaçları bilmek, ekonomik ve
finans sisteminde söz sahibi olmak ve kendi Misak-i Milli sınırlarını koruyup
genişletmektir. Mesele sadece Kudüs değil perde arkasında ki oyun çok geniş
çaplı ve İsrail’in göz diktiği topraklar Türkiye sınırlarının içine kadar
gitmektedir. Türk milletinin yapacağı topyekun bir toplum olarak daha yeni
hamlelerle mücadele etmektir. 
Gürkan DANIK



Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir